3 Ağustos 2010 Salı

boş bir çerçeveye terk ettin bütün aşklarını.
belki bir kaldırımda yürürken,
belki de susmamak için çabalarken düşürüp unuttun hayallerini bir yerlerde.
duygusuzca kendine vurduğunda bile gözünden tek bir damla yaş akıtamadı duyduğun tarifsiz acı.
çünkü bu bir başkasıydı sanki, seni acıtan herkesindi hatta.
herkesin sana olan nefretinin toplandığı bir tokat.
iz bırakmadı, sende hatırlamak istemedin belki.
unutmak kolay mıydı? öyleyse niçin unutamadın hala arkanda kalanları?
bilmiyorsun bu soğuk kaldırımda neden oturduğunu.
karşıda boş banklar var, çocukların neşelerine bulaşmış salıncaklar.
daha iyisi var, ama sen kendine layık görmüyorsun ya da umursamıyorsun sadece.
saat gecenin üçü, bir parkta oturuyorsun.
rüzgar böyle sert miydi hep, yoksa o da mı böyle gösterirdi sertliğini sana?
hayat acımasız değildi, insanlar acımasızdı. sessiz ve sıkıcıydı hayat hatta.
geleceğin bulanıklığı bile heyecan verici değildi hatta. geceyle gündüz gibiydi gelecekle geçmiş, birbirini kovalıyorlardı, ama küçükken defalarca izlediğin bir çizgi film gibi, çıktığında artık bıkmış olduğunu fark edip kanal değiştirdiğin, hep aynı.
ayakkabılarını çıkarıyorsun, çok isteyip de pahalı olmasına rağmen aldığın ayakkabılar. ilerden saatte bir geçen otobüsün sessizliği bozan gürültüleri geliyor. otobüsleri sevmediğini hatırlıyorsun. ayakkabılarına bakıyorsun tekrar, yollar yürüdün belki onlarla ama neyi değiştirdiler ki o yollarda, ne kattılar ki sana? biraz marka, biraz daha az para. çıplak ayakların önce taşa, sonra çocukların oturup oynadığı kumlara değiyor. salıncaklara ilerliyorsun.
oturup demirlerini tutuyorsun. soğuk o da; ama alıştın sen. yavaş yavaş sallanmaya başlıyorsun, o hep unuttuğun şarkı var aklında. hızlanıyor salıncak, bir arkaya bir öne, o gıcırtıyı çıkarıyor ama sen düşüncelerinden duymuyorsun. küçükken korkardın çok yükselmeye salıncakla ters dönerse diye, umrunda değil şimdi. düşünmüyorken hatırlıyorsun o şarkıyı, hani içinde biraz burukluk olan her şarkıdaki gibi. söylüyorsun mırıldanarak, çocukluk korkularından sıyrılıp gökyüzüne varmak için yükseliyorsun. bir anda duruyorsun, karşında küçük bir çocuk, annesinin elinden tutan. kaç saattir buradasın farkında değilsin. kolların yorulmuş, sen yorulmuşsun. güneşin ışıklarından gözlerini kısıyorsun. yavaşça kalkıyorsun, yine küçük bir çocuk duygularıyla, oyuncağından ayrılmak istemiyorsun. küçük kız oturuyor, ama annesine bağırıyor,
"anne gitme, beni sen salla, korkuyorum düşmekten." gülümsüyorsun, yürümeye devam ediyorsun, seni kimin sallayacağını bilmeden.