17 Aralık 2009 Perşembe

bir melodi, bir doğruyu anımsatıyor bana.
her gün uyandığım gerçeğini mesela.
fonda aynı melodi. kısa, damakta tat bırakan. bitiyor uyanmaya başladığımda sonunda.
kalkıyorum, tekrar başlıyor yaşamla.
güneşin ışığında parlıyor adımlar, dans ediyor kelimeler boşlukta, yankısız, cevapsız, abartısız.
hepsi gerçek mi merak ediyorum bazen, gökkuşağında turuncu mu var gerçekten?
ya da gökyüzüne her bakışımda, her nefes alışımda özgürlüğü hissetmem.
ama aslında özgürlüğümün bu küçük şehrin yüzölçümü kadar olması.
bazen kilometreler, bazen metreler aşması, ama bunların hepsini belirli izinlerle yapması.
fonda yumuşak, ağır melodi.
benim hayalim belki de tüm yaşadıklarım, tüm sevdiklerim, nefretlerim benim karşıtlarım. hayallerim benim elimdekiler ve ben şu an rüya görüyorum belki de.
yer yer kabus.
yer yer zaman duruyor ya da.
yer yer pamuk prensesle tartışıyorum hayallerimin sonunu.
ama gerçeği belirten, o anlamsız ama güzel melodi.
uyanıyorum belki de arada, müzik susuyor sanki.
senin bir hikayen vardı.
benim de.
kesiştirmeye çalışsak, belki sadece aklımızda o kahve kokusu kalacak.
beraber içip sonunu getiremeden bıraktığımız onlarca, yüzlerce kahve.
çikolata rengi gözlerin.
tatlı.
yaşlı görmediğim hiç.
tanıdık, bilmiş yüzün.
v bir günlük gibi açık seçik duyguların.
çok az bir küme belirtiyordu kesişimimiz.
acaba kahveleri beraber yudumlayabilecek miyiz bir gün sonuna kadar?
belki sadece muhtemel bir hayal.

11 Aralık 2009 Cuma

aslında küçük bir oyunun içinde olmak gibi yalan söylemek.
kaybedersen, baştan başlıyorsun.

2 Aralık 2009 Çarşamba

bu deneyim yaşanmışlık değildi, olmayacaktı.

sadece yağmur yağan gözlerine baksam, unutmamamı sağlardın.
uzun bir sessizlikte bile.

-hep susacak mıyız?
+konuşmuyor muyduk?

ve tekrar uzun bir sessizlik. ama doyurucu. merakların gizli kalmasını, ikimizin gizli ve ayrı kalmasını sağlayan sessizlik bu. tıpkı yolda çarpışmış iki yabancı gibi, ama aslında bundan daha yakın. hiç konuşmadan anlaşmak, konuşmadan döngüde durmak.

-hiç söylemiyorsun demiyorsun sen.
+neyi?
-seni sevdiğimi.
+biliyorum, yanlış mı bildiğim?
-...

gereksiz bir özgüven değildi. biraz boşluk barındırıyordu sadece, yağmur kokusu gibi. gözlerinde bu koku vardı seninde. pembe ev hayallerimiz yoktu, sadece düşünsek yeterdi, biz birbirimizi düşününce var olurduk değil mi? düşünüyorsak şüphe ederdik, birbirimizden şüphe ederdik, çünkü tanımazdık.

+beni seviyor musun?
-bilmiyorum.
+sorunca mı sormayınca mı bilinmezlik oluyor?
-...

en azından özgürdük, en azından bizdik.
en azından karışmamıştık, her birimiz ayrı birer kişiydik.
en azından hala sonbahar yapraklarının çıkardığı tatlı sesi dinleyebiliyorduk sessizliğimizde.

-seni seviyorum.
+bilmiyordum.
-bende öyle.