8 Nisan 2010 Perşembe

yalnızdım,
yalnız ve sessiz,
özgürlüktü gelen denizden,
umutlu ve kedersiz

bir o kadar gerçekken ellerimdekiler,
bir hiçe dönüşene kadar,
eridi güneş,
söndü bulutlar
ve parçalandı
kırışmış bir çarşafın üzerinde yalnızlığa kalan
son kırıntılar

kendimden kalan son şey
oydu oysa ki, bembeyaz
masumiyet gibi
masmavi ve sonsuz
bir deniz gibi
kıpkırmızı, olmayan bir tutkuyu
haykırırcasına
tüm renklerin içinde
hiç birine bağlı değil aslında
ama hepsini kendine bağlayan
kırık gülüşüyle beni çeken
özgürlük.

ve istediğimde boş bir odada,
istediğimde bir otel odasının soğuk kollarında,
istediğimde sonbahar rengi hüzünlerle elimde,
ayna karşısında ayrılık provalarına dönüştü aşk
sönmeyen tutkunun
suyla bastırılmış kıvılcımları
bitecek ateş
soğuyacak ruhum
ıssız kalacak hayallerim
bir tek gerçeğin dokunuşuyla
gönderilmemiş mektup zarflarına hapsolmuş
bir kırık gülümseme için
verilen bir avuç dolusu
kırık dökük,
yarım,
bitmemiş,
bitememiş,
bitirilememiş,
sonu getirilmekten korkulan
istemsiz sözler eşliğinde
küçük bir parça hayatından
ve o gerçek mektupların
kıvılcımları söndüren suyla ıslatılmış
duygusuz ve onlardan bir o kadar uzak
kopyalarından

senden
benden
ve "keşke"lerden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder