1 Mayıs 2011 Pazar

"başka kimseyi sevmedi mi? vazgeçsin artık." diyordu değil mi? doğru.

o hatırlıyor mu bilmem, ben hatırladım. o kendinin ne olduğunu bilir miydi bilmem, ama ben biliyordum. o tanımıyormuş ya, ben tanımışım. bir kucak dolusu mutsuzluk mu hediye ediyordu bana, o istemediği mutsuzlukların hepsini benim omuzlarıma yükleyip kaçıyor muydu sürekli?

vazgeçiyordum aslında. her akşam vazgeçiyordum. her sabah, her öğlen, her ikindi, her yatsı. her rüyamda vazgeçiyordum. başka kimseleri sevmeye çalışıyordum. her gün, her yerde çabalıyordum. kurtulmak mı dersin, sıyrılmak mı, kaçmak mı ya da? çalışıyordum. senden kaçmaya çalışıyordum ama beynimdeydin. kurtulmak istiyordum ama unutulmaması gereken ama unutulmak üzere olan bir iş gibi, telaşla aklıma geliyordun. git dediğimde gitmiyordun, belki gerçekten karşımda olsan giderdin. ah unutmuşum, gerçekte karşımda bile durmuyordun değil mi?

sen vazgeçiyordun. zaman senin için ne hızlı geçmişti, verdiğin sözler ne çabuk geçip gitmişti. sen bana bir özür borçlu olduğunu söylüyor, borcunu ödemeden kabuslarımı gerçekleştirmeye koşuyordun. onlarda olduğu gibi yağmurun altında güzel giysilerimle beni bırakıp başka birine bana duyduğun sevgiyi hatta çok daha fazlasını vermeye koşuyordun, ne çabuk ayrılıyordun, ne hızlı gidiyordun.

sen başkasını seviyordun. başkası seni seviyordu. ben seni sevmek istemiyordum. beni çok yoruyordu. söylemek istediğim öyle çok şey vardı ki, susup yutkunuyordum söylememek için. yemek borumdan mideme gidiyordu hepsi, dersimi iyi çalışıyorum değil mi? ama hiç bir şey sindiremiyordu bu sözleri. midemi bulandırıyorlardı. hepsini kusmak istiyordum. yapamıyordum ki, yapamazdım, yapmamalıydım.

seni görmek istemedikçe karşıma çıkıyordun. uzaklaştıkça yanından geçmek zorunda kalıyordum. tepki vermek istemedikçe gülmek zorunda kalıyordum. umursamak istemedikçe üzülmek zorunda oluyordum. içimde bir şeyleri umursamayan biri vardı, onu tebrik etsem de başka biri de ÜZÜL diye bağırıyordu sanki. aman ne hoş değil mi, fizik çalışmaya da benzemiyordu bunlar. formüller gibi basit değiller.

gerçekten aklımdan çıkarmak istiyordum. yine vazgeçmek istiyordum, gece, gündüz, akşam, ikindi, yatsı, öğlen hepsinde. benim ne yaptığımı neden soruyordun? hakkın bile değildi öğrenmek. hak etmiyordun benim hayatımla ilgili bir şeyler bilmeyi. istemiyordum işte sadece, bilme, görme istiyordum ben. kendinle mi karşılaştıracaktın, neyin yarışına sokacaktın ki hayatımda olanları? sormanı istemiyordum. ismimi telaffuz etmeni istemiyordum. ses tellerine havanın çarpıp ismimi oluşturmasını istmiyordum.

hayatımda ne olduğunu bilmeni istemiyordum.
nerede olduğumu, ne yaptığımı bilmeni, yaşayıp yaşamadığımı da hatta.
umurunda bile değildi çünkü, senin umurunda olan hayatın reklam bölümüydü, seninle ilgili olan, bencilliğini tatmin eden bölümüydü. sen bana "öyle biri değilim" dedikçe "öyle biri" olmuştun işte. benim soluduğum havayı paylaşmanı bile istemiyordum.
en çok da seni düşünmek istemiyordum.
tüm kalbimle hiç istemiyordum.
"öyle biri" olduğundan beri seni sevmemek istiyorum.
tüm kalbimle hiç bir şekilde "öyle biri" olan iğrenç birini istemiyorum. benim istemeye, senin de merak etmeye hakkın yoktu işte. arkamı dönüp gidiyordum ama arkamda izlerini bırakıyordum, teker teker düşüncelerime bağırıyordum, napabilirdim ki.

umurumda değil demiştin değil mi? üzmek istemiyorum deyip üzmeye çalışmıştın, çaba bile göstermedin belki de. sevdiğini söylemiştin değil mi? şimdi de başkalarına çok daha fazlasını söylüyorsun. ah ne hoş, ne güzel sözler! ben de beynime bir şeyler söylüyorum, tekrarlıyorum şu sıralar.

bittiğini söylüyorum değil mi?

2 yorum: