22 Kasım 2009 Pazar

di'li geçti zamanımın

görülmüş geçmiş zamana adandı hikayelerim. aslında onlar yoktular, olmalarını ben istedim. ve varmışlar gibi, özenle baktım onlara, incitmedim. ama onlar beni hep incitti, biliyor musun?

bir fotoğraf karesindeki görünmeyen yüzlerdi onlar. sağ tarafta kalmış, rüzgardan eğrilen bir ağaç, bacası tüten bir ev, önde yürüyen iki mutlu yüz. ve bana kalan sel gibi yağmurlardı fotoğraf karesinin içinde. güneşin parlak yüzü değil, ayın soğuk nefesiyle görürdüm ben.

ama işte o karede olmayanlar hayallerimdi benim. bazen birilerinin ruhunda hayat bulmak, bazen ab-ı hayat içmiş gibi sonsuz olmak isterdim. ama biliyordum, sonsuza kadar yaşasam mutsuz olacaktım ben. sonsuzluk içindekileri vermeyecekti, sevgileri saklayacaktı kendine. bencildi o, adanmışlığın a'sından habersiz. ve aşkın yüzsüzlüğünden.

hatta hatırlardım olamayan anılarımı. film gibi, siyah beyazdılar, dokunamadım. bende aşık olurdum kendi filmimde, kendi kitabımda baş kahraman, kendi zihnimde tutku selinin sahibi. ama bunlar hep dışında kaldı fotoğrafın.

ben aşık olurdum eskiden, kalbim yağmurla ıslanmadan önce. bu kadar hissiz değildim ben, sel götürmeden önce o fotoğrafta çıkmayan iki mutlu yüzü. evet, ben aşık olurdum eskiden, kabuslarımda gördüğüm, en korkulu anlarımda aydınlığa açılan bir kapı bulan adama.
ve sonra gitti o, yağmurları da aldı, gitti bir gün.
kayboldu.
ve hikayelerimde gitti, fotoğrafla beraber. saklı olan düşlerim yok oldular.

gözyaşlarımı alamadan,

gitti o.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder